Hafızam beni yanıltmıyorsa 2006 yılının son bahar aylarıydı. Dönemin Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Aydın ve ilçelerinde ziyaret ve incelemelerdeydi. Doğan Haber Ajansı adına bakanı takip ediyordum. Programda İsabeyli’de Çocuk Esirgeme Kurumu ziyareti vardı. Bakan ve beraberindeki bürokratlar kalabalık bir şekilde yurda girdik. Çocukların günler öncesinden bu ziyarete hazırlandıkları belliydi. Yemekhanede oturuldu. Bir yanda çocuklar bir yanda protokol. Protokol masalarında meyveler, börekler, ikramlar. Bakan çocuklarla ilgilenmek için sorular sordu, sorunlarını dinledi.
Ardından çocuklar hazırladıkları müzikle bakana gösterilerini sunmaya başladı. 12-13 yaşlarındaki iki çocuk sazın tellerine dokunduklarında az sonra yaşanacakları kimse algılamamıştı. Müzik bitip sözler başladığında mesajı aldı herkes.. Yurdun Yemekhanesinde yankılanan o yanık ses, yurttaki tüm çocukların duygularına tercüman oldu.
“Tabib sen elleme benim yaramı Beni bu dertlere salanı getir Kabul etmem bir gün eksik olursa Benden bu ömrümü çalanı getir Git ara bul getir saçlarını yol getir”
Salonun bir tarafında, yani çocukların cephesinde dalıp giden, düşünen, hüzünlenen yüzler belirdi.
Protokol cephesinde ise ikramlar boğazlarda düğümlendi.
Salona bir ağırlık çöktü.
Sazın nağmeleri ve çocukların bakana arzuları yankılanıyordu sadece..
O ciddi devlet adamları, lacivert giysili kalabalık çocuklardan gözlerini kaçırıyordu.
Ben ise inanılmaz duygular içindeydim.
Çocukları çok seven ben, bir yandan bu tarifi imkansız ortamı kameramla ölümsüzleştirmeye çalışırken, bir yandan da duygularıma hakim olmaya çalışıyordum.
Dokunsalar hüngür hüngür ağlayacaktım.
Bakan Çubukçu’nun da aynı duygular içinde olduğun görüyordum.
Kameramın objektifini bir çocuklara, bir de protokole çevirdim.
Bu arada Saz çalan çocuklar ise mesajlarının son bölümünü iletiyordu.
“Yoksulun derdine dermanı getir Git ara bul getir saçlarını yol getir Benden bu ömrümü çalanı getir Git ara bul getir saçlarını yol getir.“
Türkü bittiğinde bakan hemen ayağa kalkıp, salonda koşar adım çıktı.
Yetiştim, duygularını almak için mikrofon uzattım, konuşamadı bile..
Ne zaman bu türküyü dinlesem o gün gelir aklıma.
Boğazıma bir şeyler düğümlenir, duygusallaşırım.
Paylaşmak istedim sadece…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Latif Sansür
Bir Türkü’nün anımsattıkları
Hafızam beni yanıltmıyorsa 2006 yılının son bahar aylarıydı. Dönemin Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Aydın ve ilçelerinde ziyaret ve incelemelerdeydi. Doğan Haber Ajansı adına bakanı takip ediyordum. Programda İsabeyli’de Çocuk Esirgeme Kurumu ziyareti vardı. Bakan ve beraberindeki bürokratlar kalabalık bir şekilde yurda girdik. Çocukların günler öncesinden bu ziyarete hazırlandıkları belliydi. Yemekhanede oturuldu. Bir yanda çocuklar bir yanda protokol. Protokol masalarında meyveler, börekler, ikramlar. Bakan çocuklarla ilgilenmek için sorular sordu, sorunlarını dinledi.
Ardından çocuklar hazırladıkları müzikle bakana gösterilerini sunmaya başladı. 12-13 yaşlarındaki iki çocuk sazın tellerine dokunduklarında az sonra yaşanacakları kimse algılamamıştı. Müzik bitip sözler başladığında mesajı aldı herkes.. Yurdun Yemekhanesinde yankılanan o yanık ses, yurttaki tüm çocukların duygularına tercüman oldu.
“Tabib sen elleme benim yaramı
Beni bu dertlere salanı getir
Kabul etmem bir gün eksik olursa
Benden bu ömrümü çalanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir”
Salonun bir tarafında, yani çocukların cephesinde dalıp giden, düşünen, hüzünlenen yüzler belirdi.
Protokol cephesinde ise ikramlar boğazlarda düğümlendi.
Salona bir ağırlık çöktü.
Sazın nağmeleri ve çocukların bakana arzuları yankılanıyordu sadece..
O ciddi devlet adamları, lacivert giysili kalabalık çocuklardan gözlerini kaçırıyordu.
Ben ise inanılmaz duygular içindeydim.
Çocukları çok seven ben, bir yandan bu tarifi imkansız ortamı kameramla ölümsüzleştirmeye çalışırken, bir yandan da duygularıma hakim olmaya çalışıyordum.
Dokunsalar hüngür hüngür ağlayacaktım.
Bakan Çubukçu’nun da aynı duygular içinde olduğun görüyordum.
Kameramın objektifini bir çocuklara, bir de protokole çevirdim.
Bu arada Saz çalan çocuklar ise mesajlarının son bölümünü iletiyordu.
“Yoksulun derdine dermanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir
Benden bu ömrümü çalanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir.“
Türkü bittiğinde bakan hemen ayağa kalkıp, salonda koşar adım çıktı.
Yetiştim, duygularını almak için mikrofon uzattım, konuşamadı bile..
Ne zaman bu türküyü dinlesem o gün gelir aklıma.
Boğazıma bir şeyler düğümlenir, duygusallaşırım.
Paylaşmak istedim sadece…