Yazıyı okuduktan sonra gözünüzü kapatın ve yerele uyarlayın...
Haber Giriş Tarihi: 04.08.2011 12:06
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
adaninsesi.com
Kurt gazeteci!
Umur Talu yazdı...
04 Ağustos 2011 Perşembe
Kendini tanrı sanan, berikini de şeytan beller.
Paşalar, ağalar, beyler, iktidarlar bir yana…
Onca eleştirdiğimiz bunca şahsiyetin üstünden yavaşça al bu lafı…
Bir utanç şalı gibi bizim mesleğin üstüne ser.
Öyle bir megalomani…
Öyle bir narsizm…
Öyle bir haset, fesat, kin, saldırganlık.
Ah özellikle “sonraki kuşaklar” nasıl böyle oldu; kalpleri
bir yandan megalomanyadan, bir yandan sadistçe saldırganlık ve kötülükten nasıl
böyle beslendi?
İlk öğretmenleri kimdi?..
Gazete köşelerinde, ekran yüzlerinin hatlarında en çok kimlere özendiler?
Nasıl bir medya patronluğu ve idareciliği, nasıl bir starlık hevesi,
nasıl bir dolduruş; “hepsi de eğitimli” gençler olan bu çocukları nasıl hızla
devşirip kalplerini buruşturarak bir arenada birbirinin üstüne
sürdü?
Devlete sahip çıkanlar, orduya sahip çıkanlar, hükümete sahip çıkanlar,
piyasaya sahip çıkanlar; vicdanları ve akıllarını, insanla ve meslekleriyle
ilişkilerini mülkiyet ve aidiyet ilişkisine ipotekleyenler nasıl bu kadar
çoğaldı?
***
Biliyorum…
Yani öyle hissediyorum…
Ayıp ve utanç duygusunu kaybettiğimizden beri her yanda böyle
oldu.
Üstelik, her yanın çamuru, çirkefi sanki medya denen çukurun içine
doldu.
Oysa bu sevilesi meslektir.
Nice genç can atar. Nice can oradaki bir kelimeye bakar. Necisi canını
koymuştur, vermiştir.
Sadece şöhret hevesi, kendine hayranlık, budalalaşma, bayağılaşma, kendi
çapında iktidar uğruna beş paralık itibardan ibaret değildir.
İnsanı sevmektir, merak etmektir, itiraz bulmaktır, sessize ses olmak, halka
bilgi, haber, mağdurdan öfke alıp yaymaktır.
Sadece ona buna yanaşmak, yanaşmalık gazıyla dalaşmak, gazetecilikten
başka her şeye bulaşmak değildir.
Her yeni bilgiyi öpüp başına koymak, her kelimeyi okşamak, daha iyisini, daha
farklısını, daha hızlısını, daha doğrusunu, daha çarpıcısını bulmak için kıpır
kıpır olmaktır.
Gazetecilik, halk adına verilmiş bir sıfat olan “bekçi
köpekliği”ni, kuyruk sallamak ile önüne geleni, özellikle
meslektaşlarını ısırmak sanmak değildir.
***
Sanırım, özendiler.
Bezendiler.
Ne yazdığını görmüyor gözler; çünkü kendi suretine gömülmekten, kendi
yıldızına bakmaktan kamaşmış.
Ne dediğini duymuyor kulaklar; çünkü sadece kendisiyle meşgul üstündeki
kafa.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Kuşadalı gazetecilere ithaf olunur
Yazıyı okuduktan sonra gözünüzü kapatın ve yerele uyarlayın...
Kendini tanrı sanan, berikini de şeytan beller.
Paşalar, ağalar, beyler, iktidarlar bir yana…
Onca eleştirdiğimiz bunca şahsiyetin üstünden yavaşça al bu lafı…
Bir utanç şalı gibi bizim mesleğin üstüne ser.
Öyle bir megalomani…
Öyle bir narsizm…
Öyle bir haset, fesat, kin, saldırganlık.
Ah özellikle “sonraki kuşaklar” nasıl böyle oldu; kalpleri bir yandan megalomanyadan, bir yandan sadistçe saldırganlık ve kötülükten nasıl böyle beslendi?
İlk öğretmenleri kimdi?..
Gazete köşelerinde, ekran yüzlerinin hatlarında en çok kimlere özendiler?
Nasıl bir medya patronluğu ve idareciliği, nasıl bir starlık hevesi, nasıl bir dolduruş; “hepsi de eğitimli” gençler olan bu çocukları nasıl hızla devşirip kalplerini buruşturarak bir arenada birbirinin üstüne sürdü?
Devlete sahip çıkanlar, orduya sahip çıkanlar, hükümete sahip çıkanlar, piyasaya sahip çıkanlar; vicdanları ve akıllarını, insanla ve meslekleriyle ilişkilerini mülkiyet ve aidiyet ilişkisine ipotekleyenler nasıl bu kadar çoğaldı?
***
Biliyorum…
Yani öyle hissediyorum…
Ayıp ve utanç duygusunu kaybettiğimizden beri her yanda böyle oldu.
Üstelik, her yanın çamuru, çirkefi sanki medya denen çukurun içine doldu.
Oysa bu sevilesi meslektir.
Nice genç can atar. Nice can oradaki bir kelimeye bakar. Necisi canını koymuştur, vermiştir.
Sadece şöhret hevesi, kendine hayranlık, budalalaşma, bayağılaşma, kendi çapında iktidar uğruna beş paralık itibardan ibaret değildir.
İnsanı sevmektir, merak etmektir, itiraz bulmaktır, sessize ses olmak, halka bilgi, haber, mağdurdan öfke alıp yaymaktır.
Sadece ona buna yanaşmak, yanaşmalık gazıyla dalaşmak, gazetecilikten başka her şeye bulaşmak değildir.
Her yeni bilgiyi öpüp başına koymak, her kelimeyi okşamak, daha iyisini, daha farklısını, daha hızlısını, daha doğrusunu, daha çarpıcısını bulmak için kıpır kıpır olmaktır.
Yanındakini, karşıdakini dirseklemek, tokatlamak piyasaya, zamaneye münasip düşebilir ama…
Gazetecilik, halk adına verilmiş bir sıfat olan “bekçi köpekliği”ni, kuyruk sallamak ile önüne geleni, özellikle meslektaşlarını ısırmak sanmak değildir.
***
Sanırım, özendiler.
Bezendiler.
Ne yazdığını görmüyor gözler; çünkü kendi suretine gömülmekten, kendi yıldızına bakmaktan kamaşmış.
Ne dediğini duymuyor kulaklar; çünkü sadece kendisiyle meşgul üstündeki kafa.
Nasıl oldunuz be çocuklar…
Ne çabuk oldunuz!
Tut ki şöhret oldunuz…
Değer mi peki!
Değdi mi?
En Çok Okunan Haberler