Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Çok şükür bu günleri de gördük...

Yazının Giriş Tarihi: 24.07.2015 23:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.07.2015 23:06

Kuşadası’nda 1986 Yılından bu yana, yani 29 yıldır kesintisiz gazetecilik yaptım. Elimden geldiğince ve olanaklarım ölçüsünde bu kente yapılan ihanetlerin, hırsızlıkların, yolsuzlukların, talanların üstüne üstüne gittim. Bir şeyleri değiştirmek için çaba harcadım. Aynı yolda ilerleyen bir çok meslektaşım gibi zaman zaman tehdit edildim, hakarete, hatta fiziki saldırılara uğradım. Ama bunların hiç biri sistematik ve profesyonelce değildi. Ta ki, yaklaşık 6-7 yıl öncesine kadar. Bir önceki Belediye yönetimi döneminde, evimin suyunu kesip saatini götürdüler. Üç çocuğum ve eşimi, benim yüzümden cezalandırdılar.  Ben yazdıkça bana gücü yetmeyenler, ev hanımı eşimi “bu yazıları o yazıyor” diye savcılığa şikayet ettiler. Hakkımda dava açmak için sayısını bilmediğim kadar dilekçe verdiler. Aylarca çıkarılan tetikçi yerel gazetelerde en aşağılık, en rezil hikayelerle hedef gösterdiler. Telefonlarımı dinlendiler. Her adımımı takip ettiler. İnanmayacaksınız ama beni vurdurmak için tetikçiler kiraladılar. Beni terör örgütleriyle bağlantılı gösterdiler. Her ne kadar hiç birinden yargılanmazsam bile, her yazım için şikayet dilekçesi verdiler. Örgütlü, sistematik bir saldırı ve yıldırma politikasını devreye soktular.       

Basın toplantısı, kahvaltılar, yemekler düzenleyip meslektaşlarımın gözlerinin içine baka baka, bana ağız dolusu hakaret ettiler. Belediye önündeki, sahildeki ışıklı panolarda beni hedef alan yazıları günlerce döndürdüler.        

Kentin en üst düzey güvenlik sorumlusu, elinde ki devletin tüm gücünü kullandı. Geçmişimi didik didik etmesine rağmen bir  şey bulamayınca “sen adam öldürmedin, uyuşturucu satmadın. Ama bundan sonra bunlardan biriyle suçlanmayacağın anlamına gelmez” diye açık açık tehdit etti. Kenti yöneten ve rantı birlikte paylaşanlar bana karşı ortak tavır aldı. Ve daha nice alçaklık ve saldırıya hedef oldum. Eve giderken sürekli  çevremi kontrol etsem de.. Kalleş bir saldırının nereden geleceğini bilmediğim için çocuklarımı, ailemi mümkün olduğunca yanımdan ayırmasam da yılmadım. Yoruldum, ama tek bir adım geri atmadım. Kuşadası sokaklarında başım dik, alnım açık yürüdüm.    Kendimi korumak için sadece bir şey yaptım. Türkiye’deki tüm Gazeteci örgütlerine, İçişleri Bakanlığına, Valiliğe birer dilekçe vererek, başıma bir şey geldiğinde kimlerin sorumlu olduğunu anlattım     

Onlar ise tüm güçleriyle bıkmadan, usanmadan alçakça saldırılarına devam ettikçe,  bir iki dost yerel gazetede, internette açık açık Kuşadası’nı uyardım. “Bana bunu yapanlar size ne yapar tahmin edin. Beni sustururlarsa, susturmayı başarırlarsa bu kentte  herkesi sustururlar” diye yazdım. Hikayesini anlatım “sarı öküzü vermeyin” dedim. Bana inan, güvenen birkaç kişi dışında herkes yaşananları görmezden geldi. Sesini çıkarmadı.

                                               ******

Bana ne o alçaksa saldırılar, ne de ahlaksız iftiralar koymadı. Mideleriyle bir birine bağlı o insanların saldırılarını umursamadım bile. Bana en çok ne koydu biliyor musunuz?

 

Meslektaşlarımın saldırıları….

 

Beni tanıyan, benimle yiyip içen, benimle tatlı ve acı anıları olan meslektaşlarımın.

Günlük çıkarlar uğruna bana attıkları iftiralar, hakkımda yazdıkları  o gazetelerin arşivlerinde birer utanç belgesi olarak duracak. Benim için ise birer onur belgesi olacaklar.

 

Çünkü ellerinde tüm makamlar, tüm güçler varken hakkımda yazdıkları sayfalar dolusu aşağılık saldırıların hiç birini ispatlayamadılar. Eğer söylediklerinin, bana yönelttikleri suçlamaların tek bir tanesinin bile, bir yerinden tutsalar beni bir tek dakika bile yaşatmayacaklarını çok iyi biliyordum.

 

Ama, aynı mesleğin mensubu olmaktan utanç duyduğum  bazı meslektaşlarım için bunların, benim masum olmamın hiç önemi yoktu. Onlar kendilerine verilen CD’leri basmak, benimle ilgili dedikodu yaymakla efendilerine sadakatlerini pekiştiriyordu. 

                                               *******

Bu basın bayramında “kahvaltıya çağrıldık, çağrılmadık” tartışmalarını izleyince bunları hatırladım. Demek ki her kesin önceliği farklıymış.

 

O günleri atlattığım için ilk defa içimi bir bayram sevinci kapladı. O kadar alıştığım, kanıksadığım kabus dolu günlerin geride kaldığını yeni hissetmeye başladım.

 

İşte asıl bayram bu dedim.

Bencilce bulabilirsiniz ama,  107 yıl önce kaldırılan Sansür’den çok, bana bayram sevinci yaşatan işte bu düşünceler oldu.

                                               *******

Hani demiş ya yazar; “Kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.”

 

Şimdi siz söyleyin haksız mıyım?

 

Benim için bayram değil mi?

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.